18 Ağustos 2013 Pazar

Neden ‘dürüstlük’ peşindeyiz?

İyi bir dost, iyi bir eş, iyi bir kardeş, iyi bir evlat, iyi bir eleman ne pahasına olursa olsun dürüst olup her şeyi açıkça söyler mi? Söylemeli mi? Mesela olayın ayrıntılarını, fikirlerini, karşındakinin göremediklerini… Söylenenler kırsa da, kızdırsa da, üzse de dürüst mü davranmalı yoksa olmamış gibi, her şey yolundaymış gibi susmak mı en doğrusu? Seni hangisi iyi insan yapar? İyi diyorum çok sübjektif olsa da, çünkü iyi dediğin şey toplumda kabul görmüş olandır, o da toplumda yer edinmemizi kolaylaştırır.
Hangi çizgiye kadar dürüst oyunu oynayıp hangi çizgiden sonrası susup yalan söylemek – ki bir şey söylememeyi de yalan sayıyorum- gerekiyor? İşte ben bu çizgilerde biraz bocalıyorum.
Uzun süre dürüsttüm ancak çok az insan bunu kaldırabildi; şimdi herkes ‘ne söylediğin değil nasıl söylediğin önemli’ mottosuna geçecek biliyorum; ama emin olun her şekilde denedim ama dürüstlüğün Türk insanının kaldıracağı bir şey olmadığına kanaat ettim.
 Herkes ‘dürüstlük benim için çok önemli’ diyor; amenna önemli, ama en ufak dürüstlükte, açık sözlükte ister istemez kalbimizin dip köşesinde bir şey kırılıp parçalanıyor. Bunu ben de yaşıyorum, sırf bunları yazdığım için aşmış sayılmam… Ama içinde bulunduğum sosyal yapılar; aile; iş; arkadaşlıklar beni daha az dürüst bir insan haline getirdi. İnsanların bilmek istediği, kaldırabileceği kadarını söylüyorum, çünkü fazlası gerçekten fazla ; e o zaman dürüstlük hani nerde kaldı?
Küçükken her şeyi anlatma, sen ne anlarsın, fikrini söyleme, bazı şeyleri içinde sakla diye yetiştirildik; neden? Çünkü toplum çok konuşanı, her şey hakkında fikir sahibi olanı sevmez… Susmayı, fikir beyan etmemeyi öven atasözlerimiz var bizim, fikirlerini açıkça söyleyen aydınlarımız öldü bizim. Toplumda kabul edilmek için nabza göre şerbet vermeyi öğrendik biz.
O yüzden ‘dürüstlük’ Türk toplumuna uygun değil; çünkü dürüstlük karşısında biz nasıl davranacağımızı bilmiyoruz. He şöyle bir iki yüzlülük var; dürüstlük sebebiyle karşıdakinin duymaktan hoşlanacağı şeyleri söylüyorsak, sonuna kadar devam dinler, egosu okşanır ama ne zaman iş sevmediği şeyleri duymaya geçer işte orda dur, ileri gitme.
İşte bu yüzden, biri bize dürüst olduğu için kırılıyorsak, üzülüyorsak, cephe alıyorsak, ön yargı oluşturuyorsak, ötekileştiriyorsak dürüstlük bize göre değil. O zaman dürüstlüğü kaldıramayacaksak dürüstlük beklemeyelim, yalanla, riya ile yaşamaya devam.
Batı diyesim geliyor ama doğru bir tanımlama olmadığını da biliyorum; şöyle diyeyim; diğer toplumlarda çocuklar küçükten itibaren fikirlerini söyleme konusunda rahat yetiştiriliyor böyle olduğundan karşı tarafın dürüst davranması da adamları rahatsız etmiyor; çünkü bu bir fact / gerçeklik / somut fikir, be başkasının fikri… Alman barda kıza çıkma teklif ediyor, kız hayır, tipim değilsin diyor, adam yıkılmıyor, çünkü o kızın fikri bu, başka bir kızın daha iyidir, o da bunu biliyor. İşte bu kadar basit.
Toplumda kendimizi bu anlamda geliştirmekte zorlansak da hepinizi içinizdeki ‘dürüstlüğü’ düşünmeye davet ediyorum… Dürüst olabilmek için J

Makyaj ve Güzellik Guruları @Youtube

Her ne kadar makyaj yapmayı bildiğimizi zannetsek de bilmeden hatalar yapıyoruz. Örneğin; cildimize, rengimize, yüz şeklimize uygun ürünleri almamamak,  gidilecek yerlere ( düğün, gece kulubü, akşam yemeği vb.) göre doğru makyajları yapmamak- ya gereğinden fazla abartmak yada yetersiz ve sıradan yapmak gibi.
Kız kardeşim yıllar evvel Michelle Phan (MP) diye bir kızın videolarını gösteriyordu. Kız kendi kendine makyaj yapıp videolarını Youtube’a yüklüyordu, MP Lancome tarafından keşfedildi ve Lancome’un makyaj ürünlerinin hem tanıtıcısı hem de paletleri belirleyen kişi oldu, bahsettiğim kişi şuan 22 yaşında, ve bunlar hepsi olurken 17 idi. Şuan kendisinin kozmetik markası var ve hala Youtube’da aktif.
Youtube’da buna benzer şeylere bakarken diğer güzellik gurularını da keşfetmeye başladım. Hemen hemen hepsi MP’dan etkilenmiş ve bu işe girişmişlerdi, çoğu var olan işlerini bırakıp hem makyaj ürünlerinin tanıtım yüzleri oluyor hem freelance işlere gitmeye başlıyor; ve bir tek US da değil dünyanın her yerinden bunun gibi gurular var.
Benim ısrarla takip ettiğim ve sevdiğim makyaj gurularının Youtube kanalları ve isimleri aşağıdaki gibi. Bir tanesi çok esmer, bir tanesi buğday tenli kumral, biri tamamen sarışın dolayısıyla mutlaka kendi cilt yapınıza uygun birisini beğeneceğinize inanıyorum.
Takip ettiklerim sadece makyaj yapmıyor; saç bakımları, saç şekilleri, günlük bakımlar; güzellik ile ilgili her şeyden bahsediyorlar ( saçlarımı onlar sayesinde kendim kesmeye başladım à ve herkes çok beğeniyor) . Bazen çok acil bir düğüne gitmen gerekirse aç önüne bir video hem saçını hem makyajını kendin yap. İlk zamanlar elinizi kullanmayı, cildinizi, yüzünüzü anlamakla geçtiğinden biraz vakit harcıyorsunuz; ama ondan sonra eliniz pratikleşiyor. O nedenle ilk seferinde hemen pes etmeyin.  İşin güzel tarafı  da makyaj kontürler sayesinde yüzünüz yuvarlaksa uzun göstermeyi, oval ise elmacıkları belirginleştirmeyi, burnunuz büyük ise küçük göstermeyi, ve bunun gibi bir sürü önemli ve kolay adımları öğreniyorsunuz.
Bahsettiğim kızlar İngilizce konuşuyor ama kullandıkları tüm ürünleri listeliyorlar; o yüzden anlamasanız da nasıl yaptığına bakmanız yeterli olacak.
İyi Seyirler

Carli Bybel
Farah Dukai
Nicole Guerriero
Michelle Phan
Chloe Morello
Lauren Curtis
Lilith Moon
Mimi Ikonn
PixiWoo
RealLeyla

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Sonbahar Kış 2013 - 14 Modası

Çok iddialı bir kış kesinlikle bizi bekliyor… Kendi adıma mutluyum çünkü her daim sevdiğim ama Bursa’nın henüz hazır olmadığı bazı kült parçalar geçen seneden beri gelişini hissettiriyor;  ama bu kış tam anlamıyla damgasını vuruyor.

Kışın trend olmanız için modadan çok anlamanıza gerek yok; bir dergi karıştır, bir Paris, Milano defilesi seyret, yerli markaların sezon ürünlerinden de şöyle bir göz gezdir hazırsın.

Bu kış paltolar coşuyor; eskiden paltoları sadece soğuktan korunmak için giyerdik, şimdi öyle mi? Tabiî ki modaya yön verenler sağ olsun değiller. Paltolar daha ince yapılarda dokunuyor; böylece kalıp daha rahat dikiliyor. Başka bir deyişle kadın bedenin orantılarını en üst katmandan başlamak üzere gösteriyorlar. Paltolar bir nevi ceket havasına büründü. Çok uzun, maxi boy ve ara boy bu sene daha revaçta. Yakalarda uzun tüyler, kürk parçalar, hatta zıt renklerde olursa inanılmaz şık duruyor ( Ör. Gri veya füme bir palto, bordo veya petrol yeşili veya turkuaz bir kürk yaka). Ek olarak büyük, devasa broşlar, aksesuarlar yerini buluyor. Ben de çok uzun zamandır yaka broşu toplayan ve platolarda kullanan birisi olarak bu fikre çok sevindim; zira rüküş olarak adlandırılmaktan trend sayesinde kurtuluyorsun – herkes kullandığı için:/

Ek bilgi : Broş bulamayanlar, ya da alternatif arayanlar beğendikleri kolye uçlarını, tek kalan küpeleri birlikte kombin şeklinde yakalara ekleyebilirler; yada keçe bir alt bulup keçe üzerinde kombinleyebilir böylece her seferinde uğraşmamış olursunuz.

  Paltolara ne yakışır? Güzel yün fötr şapkalar. Filiz Akın’ın o meşhur şapkaları her küçük kızın hayâlıdır, işte size denemek için fırsat. İlk bahar yaklaşırken yurtdışından indirim zamanı çok uyguna krem rengi böyle bir yün şapka almıştım, doğru bir yatırım olduğu için şimdi mutluyum. Şapkalara da broşları veya yaptığınız aksesuarları da takabilirsiniz.


Öyle bir şey ki modacılar bir yandan kadınları maskulen kıyafetlerle giydirirken daha da feminenleştiriyorlar. Ceket, yelek, gömlek ve  pantolonlardan oluşan takımlar çok seksi. Yelek ve ceketler belden darlaşıp, pantolonlar genişliyor. Ceketin iki yakasını birleştiren aksesuarlar, gömleğin en ust kopçasına papyon vari takılan broşlar çok güzel. Bu kombinasyon mutlaka dolabınızda hazır olsun, en azından olan ceketi daraltıp, kollarına bir iki bir şey işleyip bezeyerek sezonun trend parçası haline getirin.


Bu yıl resmen aksesuarların, eklentilerin yılı bence; nakışlar, takılar, işlemeler, danteller, kürkler her yerde, ve az da değil bol bol, en bolundan… Bu yıl benim yılım, yeayy!!
Son bir şey saçlar: koyu renk, örgülü, dağınık yada Adele / Lana Del Rey tarzı.
Sonbahar ve Kışın renkleri; ( aslında yazdan çok farkı yok, sıraladıkça fark edeceksinizà renkler aynı olsa da kışın kullandığımız kumaşların dokuları farklı oldğundan renk paleti ister istemez soluyor, matlaşıyor)
1.       Renklerin şah babası siyah
2.       Bordo
3.       Mürdüm
4.       Gri – füme
5.       Zeytin yeşili – olive
6.       Parlament mavisi
7.       Turuncu
8.       Aksesuarlarda nerdeyse yaz renkleri: sarı, fuşya, pembe, turkuaz

 Mutlaka olmalı dediklerim (bu dediklerimi en az 3 kış daha kullanırız, o yüzden bir yatırım gibi düşünün )
1.       Kaşe / yün midi ( dizde veya dizüstü) palto ( siyah veya camel renk öncelikli)
2.       Uzun veya en azından bileten sonra biten tercihen zıt tonlarda deri eldiven
3.       Yün bir fötr şapka
4.       Ceket - yelek - pantolon suit ( takım elbise)
5.       Maxi  hırka
6.       Kürk ( gerçek değil !) palto veya yelek ( bu yıl yelekleri palto olarak kullanmak daha trend, ek bilgi)
7.       Yün bir şort
8.       Kloş örgü mini bir etek
9.       Örgü ve işlemeleri veya aksesuarlı kazak / hırka
10.   Yün çorap àçizmelerle, bootielerden sarkıtıyoruz

Farkkettiyseniz yazın giydiklerimizden aslında çok bir farkı yok, sadece kışa ve sonbahara uyarlanmış versiyonlar. ilave olarak paltolar, çoraplar, çizmeler, eldivenler, şapkalar, kaşkoller giriyor hayatımıza aslında, ama itiraf edin hepimiz onları özledik J

16 Ağustos 2013 Cuma

Ayşe Arman'ın Cocuk Istısmarı Hakkındaki Yazı Dizisi

Pazar gününden itibaren Ayşe Arman’ın ‘Çocuk Istısmarı’ hakkındaki yazı dizisini okuyorum. Üzüle üzüle, nefesim kesile kesile okuyorum. Ama okumak zorundayız, hepimiz bu durumları bilmek zorundayız. Ve maalesef çocuk istismarında Dünya’da ikinci sıradayız, daha da kötüsü geneli bunu yapan aile bireyleri… Baba, abi, amca, dayı, kuzen… sadece kız çocukları da değil, erkek çocukları da bunu yaşıyor.. Türkiye’deki yasalarda o kadar yetersiz ki, baba tarafından istismar edilen çocuklar babadan korunmak yerine mahkeme tarafından baba ile görüşülmesine karar veriyor, çünkü çocukların sözüne mahkemeler inanmıyor.. Çocukların sözünü geçelim hastanelerden alınan taciz raporlarını bile mahkeme somut delil olmadığından dikkate almıyor, burada somut kanıt kızlık zarının bozulması; başka bir deyişle her şey yapılabilir yeterki kızlık zarı bozulmasın, bozulmadıysa da suçlu yok… Çocukların yaşadığı ruhsal çöküntü, korkular, psikolojik olduğundan dolayı somut delil kabul edilmiyor, bunları ortaya çıkaran hekimlerin, profesörlerin gözlemleri raporları somut delil kabul edilmiyor; çünkü hala ülkemizde rasyonel tıp mantığı var; sosyal bilimleri çöpe atan bir zihniyet var. Bu ülkede kadın tecavüzcüsüyle mahkeme kararı ile evlendiriliyor, çocuğunu istismar eden babalar mahkeme kararı ile yaptıklarını devam ettirme fırsatı veriliyor…. Evet, adalet sistemimiz çalışmıyor ama bunları dile getirmemiz, yazmamız, konuşmamız gerekiyor ki bu insanların yaptıkları yanlarına kalmasın; elbet söylediklerimizi duyan birileri çıkacaktır. Ayşe Arman’ın yazıları http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24454517.asp http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24496232.asp http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24507895.asp http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24514453.asp

Gezi Rehberi

Yurtdışına giderken genelde iyice araştırma yapar, metro haritaları, şehir haritaları, gezilecek yerler, müze bilgilerini araştırırım. Ancak bu konuda keşfettiğim en iyi yardımcılardan bir tanesi de BERLITZ cep rehberi kitapçıkları. Çünkü her ne kadar her şehrin kendi gezi websitesi olsa da günün sonunda alınan tüm çıktılar, tourist info'dan alınan brosurler çantada kalabalık yapıyor, zaten genelde bunlara ihtiyaç duyup taşıyanlar da bayanlar oluyor. Bu nedenle her daim yanınızda bir cep rehberi olması çok faydalı. BERLITZ yayınlarının en sevdiğim tarafı iç düzeni; yemek, alışveriş, müze, ulaşım vb bilgilerin hepsi ayrı başlıklar halinde, ve benim gibi düzen hastası bir insan için bunları seperator şeklinde yapmışlar..Otobüs numaralarından, Türkiye elçiliklerin numaralarına kadar faydalı bilgiler mevcut, acil ihtiyaç halinde de bazı otellere ( her yıldızdan olmak üzere) yer vermişler. Çoğu zaman şehrin civarında gezilecek yerlere de yer verirler; Örneğin; Barcelona'ya giderseniz Andora ( İspanya ile Fransa sınırları arasında kalan ve Dünyan'ın en küçük ülkesi ünvanına sahip olan bir ülke) 'ya da gitmenizi tavsiye ederler.Bir de cep rehberlerinde detay bilgiyi Gezi rehberlerinde en önemli husus güncelliğidir, bu nedenle mutlaka basım tarihlerine veya güncelleme yıllarına bakmanızı tavsiye ederim. Bugüne kadar bana çok yerde faydası olan bu cep rehberinin fiyatı da çok uygun; D&R mağazalarında 11 TL'ye bulabilirsiniz, fakat D&R online da 8 TL ( 25 TL ve üstü alışverişlerde kargo ücretsiz - eskiden 50 TL idi bu sınır) İyi gezmeler

15 Ağustos 2013 Perşembe

Bir kahvenin 40 yıl hatırı var

Bilenler bilir ben bir kahve aşığıyımdır, bu nedenle kahve ile ilgili farklı şeyleri okur öğrenmeye çalışırım. Türkiye’de yaşamama rağmen üniversitenin son sınıfında kahve içmeye başladım, sevgili kocacığım da tam bir çay aşığı. Sırf onun için de çay hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışırım. Neyse konumuz kahve olduğundan çay ile kahve üstündeki ilgiliyi dağıtmayalım.

Pazar günü Osmanlı’da kahve hakkında yeni şeyler öğrendim; bu nedenle sizinle paylaşmak istedim.

·         Makbul olan kahve fincanı altı geniş olup ağız kısmı dar olandır; geniş olmasının sebebi de sıcaklığı muhafaza etmesi, darlığının da sebebi köpüğü dağıtmasın diye.
·          Uzun yıllar kahve porselenleri Fransa ve Almanya’dan ithal edilmiş, hatta Almanya’nın savaş sonrasında toparlanmasında Osmanlı’ya ihraç ettiği porselenlerin etkisinin büyük olduğundan bahsediliyor.
·         Osmanlı’da her fincanın rengi, deseni, fincan şekli dönemleri yansıtmaktadır. İlk fincanların rengi pembe ve turkuaz (yabancı dillerin çoğunda bu renk türk mavisi olarak da adlandırılmakta )idir. Osmanlının kuruluş renklerini simgeler. Kanuni döneminde – yükseliş dönemi - mercan kırmızı ve Kanuni’nin rengi olan lacivert olur. Osmanlı’nın çöküşünde ise kahve fincanının rengi sarı olur.
·         Batılılaşma hareketleri ile birlikte lale motfileri, çini motifleri, şiirler, tuğralar fincanların üzerinde yer almaya başlamıştır.
·         Fincanın kulbu hem sağ hem sol elle içilebilecek ergonomide tasarlanmıştır.
·         Şeker Osmanlı döneminde yoktur; Cumhuriyet öncesinde ülkemiz sınırlarına girmiştir. Bu nedenle kahve Osmanlıda her daim sade yapılmıştır, ancak yanına mutlaka lokum ikram edilmiştir. Lokumun asıl maksadı da tatlı yenilsin tatlı konuşulsun, kahve tatlansın diye değil. Ama zamanla bu amaca da hizmet etmiştir.
·         Kahve Osmanlıda her zaman ikili ikili ikram edilmiş, 3 kişi gelse bile mutlaka yanına bir fincan kahve daha eklenmiş.
·         Yanında su ikram edilmesinin asıl sebebi de gelen misafir aç ise önce su içer.
·         Osmanlı fincanları Topkapı’da sergilenmekte olup, Cumhuriyet dönem fincanları da Dolmabahçe’de halen daha kullanılmaktadır. Cumhurbaşkanı Atatürk için yapılan kahve fincanlarında kahve içmekte, gelen diğer protokole başka fincanlarla kahve ikram edilmekte.
·         Herkes bilir kahve soğuk su ile közde pişer; kömür közlenince ortası yarılır ve badem kabukları konulur; badem kabuklarına içi kalaylanmış bakır cezve sürülür ve yavaş yavaş kahve pişer.
·         Kahve üç aşamada fincana dökülür; önce kahve biraz dökülür sonra tekrar köze köpüğü için sürülür; ikinci aşamada köpük fincana dökülür; sonra tekrar köze sürülür, üçüncü aşamada da kahvenin telvesi fincana dahil olur.
Son olarak kahve falı; islamda gıybet başka bir deyişle dedikodu günah, bu nedenle haremdeki kadınlar birbiri ile ilgili gıybet yapamaz, yaparlarsa da ceza alırlarmış. Gıybet yapamadıklarından dolayı birbirlerine  kahve falı bakmak vesilesiyle haklarında dedikodu yaparlarmış; adı kahve falı ya bi nevi gıybete girmiyor kendilerince. Ama olsun kahve içilir, sonrasında da fala bakılır.

Bu kadar kahve sohbetine sade bir türk kahvesi içilir.