26 Temmuz 2013 Cuma

Gün boyunca kalıcı makyaj

Şayet cildiniz benim gibi yağlı, ve makyajı hemen öldüren bir cilt ise sabah yaptığınız makyaj gün boyunca; en azından çalıştığınız süre boyunca cildinizden uçup gider, dağılır; o güzelim porselen pürüzsüzlük yerini dağılmış biz yüze bırakır. Ve her seferinde sabah kendimi çok beğenerek çıkar akşam bir sefil gibi dönerim.



Yoğun araştırmalarım sonucunda tüm gün boyunca kalıcı makyajı sağlayacak ürünlerin neler olduğunu buldum; sırasıyla nasıl yapılması gerektiğini yazıyorum

  1.  Mutlaka 'primer' denilen makyaj bazlarını kullanmak gerekiyor; kalıcılık için olmazsa olmazlardan. Eskiden sadece luxury brand diye tabir ettiğimiz ürünlerin primer'ları mevcuttu; ancak şimdi her segment makyaj markasında bu ürün var. Primer, nemlendirici yapısında kremsi bir yapı; içindeki silikon pigmentleri kullandığınız makyaj malzemesi ile birleşip kalıcılığı sağlıyor. Aynı zamanda gözenekler üzerinde koruyucu bir tabaka oluşturup gözenekleri makyaj malzemelerinin direkt etkisinden koruyor.
  2. Cilt yapınıza uygun bir fondöten seçmek en az primer kadar önemli. Bunun için de cilt yapınızı iyi bilmek gerekir. Karma ciltlerde yağlı bölgeler için yağsız fondoten kullanılırken, kuru bölgeler için  ayrı fondoten kullanmak gerekir. Bunun yerine mineralli fondoten ( toz fondoten) de kullanılıabilir, ama ben öncesinde mutlaka nemlendiricili bir fondoten kullanıyorum, sonrasında ya pudra yada toz fondoten kullanıyorum. Fondoteni mutlaka cildinize yedirin.
  3. ilk iki adımı cilti tipimize uygun ürünlerle başarılı bir şekilde atlattıysak; sıra pudra ile kullandığımız likit ürünlerin sabitlenmesine geldi. Pudra fontodeni sabitlemek için kullanılan süper bir ürün, geniş bir fırça, uygun ten rengi bir pudra ile tampon hareketleri ile pudrayı yüzümüze yediriyoruz. Ben bu aşamada sıkıştırılmış pudra yerine 'loose powder' denilen, dağılmış toz pudra kullanmayı tercih ediyorum, ama uygun renk toz pudram yoksa sıkıştırılmış da kullanabilirim. Dikkate edin pudrayı yüzünüze fazla bulamayın, ve asla koyu renk pudra kullanmayın; teninize açık gitmesi koyu gitmesinden daha iyidir. Nasılsa allık vb ile açık ton pudra yüzünüzde renklenecek.
  4. Tüm makyajım bittikten sonra Mac'in Fix + ürününü ( sprey) bir fıs makyajımın üzerine fıslatıyorum ve hazırım.

19 Temmuz 2013 Cuma

Bulunması gereken temel makyaj fırçaları

Aslında post'un başında fırçalar ile ilgili hemen hemen her şeyden bahsetmeye karar verdim, ve uzun bir süre bu doğrultuda yazdım, ancak çok uzun bir post olunca makyaj fırçaları ile ilgili yazacaklarımı bölümlere ayırmaya karar verdim; temel fırçalar, iyi fırça nasıl alınır, nasıl olmalıdır ve fırçaların temizliği.

Umarım hepinize faydalı olur.

Bulunması gereken olmazsa olmaz temel fırçalar ve kullanım alanları 

Yüz Fırçaları

  • Fondöten fırçası; benim vazgeçemediğim fırçalardan birisidir. Bazıları elle dağıtmayı ve süngerle tamponlamayı sever, süngeri ara ara ben de kullanıyorum, elle fondöten dağıtmayı sevmiyorum, sanki yeterince kapatmıyormuş gibi geliyor, birde el sıcaklığı fondötenin sıvılaşmasına sebep oluyor. İki çeşit fondöten fırçası var; bir tanesi kut kesim olan bir tanesi de yassı uzun olan. Ara ara yassı olanı da kullanıyor olsam da en verimli sonucu kut olandan alıyorum; daha iyi yediriyormuş gibi geliyor. Birde küt fırça veya süngerle fondöten sürerken tamponlama yapmak gözeneklerin ve yüzdeki lekelerin daha iyi kapanmasını sağlıyor, aynı etkiyi yassı fırça ile elde edemiyoruz.

  • Pudra fırçası; aslında herkesin evinde mutlaka bir pudra fırçası bulunuyor, çünkü piyasada en çok satılan fırça tiplerindendir. Kıl yapısı allık fırçasına göre daha uzun ve daha yayvandır; çünkü pudranın asıl işlevi sürülen fondöteni sabitlemek, böylece gün boyu pürüzsüz görünüm devam ediyor. Kabuki fırça olarak satılan küçük çanta boyu fırçada aynı işlevi görür, ancak kabuki fırça pudra fırçasına göre nispeten daha dardır.
 kabuki fırça;



  • Allık fırçası; Bence allık fırçası gerçekten çok önemli, çünkü allık dediğimiz şey artık yüze renk verme işlemine giriyor bu nedenle yanlış fırça seçimi, yanaklarınızı gereğinden fazla renklendirir, ve aslında allıkla doğal bir pembelik / renk yaratmaya çalışıyoruz, ve olabildiğince gözün altında yanak kısmı ile şakaklar hizasındaki bölgede kalmamız gerekir. Verev ki pudra fırçasını kullandık; pudra fırçası daha geniş olduğundan bahsettiğim bölge dışına çıkıp tüm yanaklar renkleniyor; doğallıktan uzak bir görüntüye sebep veriyor. ancak şöyle bir ipucu verebilirim; geniş fırçaları iki parmağınızın arasında sıkıp fırça genişliğini daraltıp, hiç bırakmadan önce allığa sonrada allık bölgesine sürerseniz aynı etkiyi elde edersiniz;
            unutmayın pudra ve allık fırçasını, kullanmadan evvel mutlaka fazlasını alın.








Göz Fırçaları;

  •  Far Fırçası; kısa ve dar yapılıdır. Çoğu zaman açık renk farların gölgelendirmelerde fon oluşturması  için kullanılır.


  • Gölge / Dağıtma Fırçası; ismi doğru mu tercüme edildi bilmiyorum ama blending brush diye geçiyor. Genel olarak gölgelendirmelerde koyu tonun, yada göz kemiği kısmına sürülen diğer rengin fon renk ile birleşmesi için kullanılan fırçadır. Asıl amaç iki rengin doğal bir şekilde birbirine karışmasıdır.




  •  Eyeliner Fırçası; ister jel eyeliner kullanmak için ister farla daha doğal bir liner / kalem etkisi yaratmak için kullanılır. Kısa, dar, diğer göz fırçalarına göre daha az kılı vardır. Çekmek istediğiniz liner modeline göre değişiklik gösterir.



  • Diğer Fırçalar; söz konusu fırçalar tamamen seçimlik bence; çünkü tamamen insanların ihtiyacına ve kullanma isteklerine bağlı.
  • Kaş fırçası,
  • Ruj fırçası,
  • kontür fırçası,
  • bronzlaştırıcı fırça
Liste esasında devam eder de madem temel dedik, temel fırçalarda bırakmakta fayda var :))


Not: Fırsatınız varsa komple set almaya çalışın, çünkü bahsettiğim tüm fırçalar ve belki daha fazlası setlerin içerisinde bulunuyor. Temel Fırça seti diye alabilirsiniz, nereden nasıl alabileceğinizi diğer postumda uzun uzun, darlaya darlaya anlatıcam...



65. Emmy Ödülleri için Adaylar Açıklandı



 Bilenler bilir sinema için Oscar ne ise, televizyon için de Emmy o'dur.





Dün gece 65. Emmy için adaylar açıklandı, bunun benim için şöyle güzel bir tarafı da var; okul zamanında belli diziler hemen kült olur sen de seyrederdin ama şimdi o kadar çok yabancı dizi var ki hangisine başlayacağımı karar veremiyorum;işte bu adaylıklar nerden başlaman gerektiği hakkında sana ipucu veriyor; Game of Thrones için zaten geç bile kaldım, Modern Family için elleri bir an evvel sıvayacağım kesinleşti, he birde 30 Rock olabilir..

















Ama ödül almasını istediğim tek bi dizi var şuan benim için o da The Big Bang Theory ve Sheldon Cooper karakterine hayat veren Jim Parsons; onun için cross fingers yapıyorum.

20 Eylül gecesini sabırsızlıkla bekliyoruz..



18 Temmuz 2013 Perşembe

Saçların çıkması ve hızlı uzaması için yapılacaklar




Kim istemez upuzun, ve dolgun saçlarının olmasını, hele bu dönemde saçlarımız her türlü dış etkene bu kadar yoğun bir şekilde maruz kalırken; istediğiniz kadar koruyucular, maskeler kullanın. Saçınız bir küserse pir küser..

Okuldayken saçlarım çok uzundu, ve bir gün saçımı toplarken o kadar sıkıldığımı farkettim ki- nitekim hayatım boyunca saçlarım hep uzundu - gittim kısacık ( Victoria Beckham etkisi ile) kestirdim; ve 1- 2 yıl sürekli kestirdim. Ne zamanki uzaması için onlara izin verdim, bu sefer onlar uzamadılar, 2 sene bekledim saçım neredeyse santim uzamadı, ve düğün zamanında da saçım ensemdeydi..

Evlendikten sonra da saçım birden 1 yıl içerisinde uzadı, aşktan olsa gerek :))

Neyse, geçen gün arkadaşım Melike saç bakımından konuşurken bu yöntemden bahsetti; denenmiş uygulanmış ve sonuç alınmış bir yöntem.. Umarım hepinize yardımcı olur..

Karışım;
  1. 5 ml'lik kutularda satılan küçük şişelerden1 şişe sarımsak yağı ile 1 şişe hint yağı alıyorsunuz,

  1. küçük paketlerde satılan 1pkt instant maya ile yağları karıştırıyorsunuz,

  1. her zaman kullanmış olduğunuz iyi diyebileceğimiz şampuanın içerisine  1 - 2 cc yağ ve toz mayanın tamamını ilave edip iyice çalkalıyoruz.


Uygulama;

Saçınızı yıkarken önce bu karışımlı şampuanla yıkayın, biraz beklerseniz daha iyi olur, karışımı saçınızdan arındırırken tavsiyem başınızı öne eğip durulamanı, vücudunuza değip tüylenme riskini almaya gerek yok, sonrasnda da normal şampuanla ikinci kez yıkayıp duruluyorsunuz.

2 kez saç şampuanlamak sevdiğim bir şey değil ama saç ilk karışımdan dolayı koktuğu için, kokunun gitmesi gerek.

Bunu başka birisine anlatırken kendisi de bir dönem şampuanın içerisine 1 tane doğum kontrol hapını ezip koyduğunu söylemişti, o da saçı çok uzatıyormuş. Yine baş önde durulamaya dikkat edin, bu gerçekten tüylenme yapmış.

Yaşasın uzun ve hacimli saçlar... Blendax reklamı gibi oldu :)







E bay 'den nasıl alışveriş yapılır?

Her ne kadar artık çoğu yurtdışı markası Türkiye'de mağazalar veya shop-in-shop' lar açsa da, hala bazı markalar ya yok yada gereğinden fazla pahalı. Bu post sevdiğiniz ürünleri yurtdışından nasıl alırızın postu, ve aslında bir global alışveriş rehberi.






Yine bir alışveriş çılgınlığı esnasında bir çanta beğendim, her zamanki gibi, o dönemde de Amerika'da bir arkadaşım vardı ve yakın zamanda Türkiye'ye gelecekti, ona sordum ebay'den alıp adresine göndermemi söylemişti ( kendisi audit şirketinde çalıştığından dolayı çoğu zaman şehir dışındaydı, açıkçası da onu yormak istemedim). Velhasıl ebay'e girdim buldum ama nasıl alıcam, hiçbirşeyden haberim yok.. Önce bir hesap oluşturdum adresi verdim, ama ödeme esnasında kredi kartımı kabul etmedi, paypal diye bir ödemeden bahsediyor. Birde öyle bir şey ki önce sepete gidiyor, sonra 'buy' diyorsun, sonra 'commit to buy' çıkıyor, ama bi yandan da kartımı redediyor; aldım mı almadım mı hiç birşey anlamadım.



Google'dan araştırdım paypal'i çözdüm; uluslararası iyi not almış ve en güvenilir global ödeme araçlarındanbir tanesi, ve bir tek ebay için değil tüm siteler de artık paypal ödeme seçeneği var; hatta Türkiye'dekilerinde bile. Neyse paypal hesabı oluşturdum, kart bilgilerimi oraya bir defaya mahsus girdim ve onu ebay hesabımla eşleştirdim. Dolayısıyla ebayden sepetinizi onayladığınız zaman sizi paypal hesabınıza otomatik olarak yönlendiriyor, ve paypal hesap şifrelerinizi giriyorsunuz, tanımladığınız kartın son 4 hanesi ile ödeyeceğiniz ürünün döviz tutarı ile TL tutarını görüp son onayla alışverişi tamamlıyorsunuz.

Not: 'buy' dediğiniz zaman ürünü tamamen almış olmuyorsunuz, ne zamanki paypal ile ödemeyi onaylarsınız o zaman ürünü satın almış olursunuz. Örneğin sepete attınız ve 'buy' dediniz, ama 'commit to buy' deyip paypal ödeme sayfasına gitmediniz, 2 -3 gün sonra ebay zaten size mesaj atar; "ürünü almak isterseniz ödemesini yapınız, aksi halde ürünü kaybedeceksiniz" diye; dolayısıyla ödemezseniz ürün boşa çıkacaktır.

Yaptığınız tüm alışverişler, alıcı bilgileri vb tüm bilgiler paypal'in işlem geçmişinde detaylı olarak görüyorsunuz. Örneğin; alıcıya ulaşmak istediğinizde hem ebay 'purchase history' den hem paypal 'işlem geçmişi' nden görebilirsiniz.




Unutmayın ki, kartınızın ait olduğu bankanın kuru piyasa kurundan biraz daha yüksektir, bu nedenle paypal alış onayını yaparken gördüğünüz tutar ile ekstrenizde yer alan tutar ufak da olsa farklı olacaktır.

Bahsettiğim sitelerin linkleri;

https://www.paypal.com/tr/webapps/mpp/home
http://www.ebay.com/

Peki ebayden ürün seçerken nelere dikkate edeceğim? ürünün orjinalliğini nasıl anlarız? yada satıcının güvenirliğinden nasıl emin oluruz?

  1. Öncelikle ürünü ararken uygun filtreleri koymak doğru olacaktır; örneğin 'auction' (ihale)a girmek isterseniz işaretleyin ama yok ben direk satın alırım derseniz de 'buy it now' ı işaretleyin. 'Top rated sellers' ( en iyi satıcılar) seçmek önemli, çünkü satıcılar aldıkları geri dönüş ( feedback) lere göre yıldız alıyorlar, birde tabi Türkiye'ye kargolaması için shipping seçeneğini 'worldwide' seçmek lazım ( gerçi bazen Türkiye'ye göndermeyenler diğer çoğu ülkelere gönderdikleri zaman da bu kategoriye girip sonuçlar arasında çıkabiliyor), fiyat aralığı, renk seçenekleri, marka seçimi gibi filtrelerden bahsetmiyorum bile.
  2. Ürünü buldum, istediğim gibi yıldızlı bir satıcı, eyvallah.. ama bitmedi işte.. ben çoğu zaman ürünün altında '%100 authanticate" (orjinallik) yazısını görmüyorsam uğraşmıyorum bile.
  3. Bu sefer satıcının notlarına bakıyorum, alacağım saat ise örneğin, satıcı için yazılan iyi yorumların saat ile mi yoksa başka şeylerle mi ilgili olduğuna bakıyorum, aslında burda baktığım bu satıcı hep mi saat sattı ve bu puanı aldı yoksa arada bu da denk geldi de bunu da mı sattı? Başka bir deyişle iyi puanları saat satışındansa o satıcı benim için güvenilirdir.
  4. Satıcı ile ilgili yorumlar içime de sindiyse alışverişi tamamlıyorum :))
Hepinize iyi alışverişler



The Friends Fenomeni




Amerika'da ve Avrupa ülkelerinin çoğunda bir fenomen hatta efsane haline gelen 'Friends' dizisinin Türkiye'de rağbet görmemiş olması beni hep üzen şeylerden bir tanesi olmuştur. Ne zaman yabancı diziler hakkında konuşsak ilk sorduğum soru 'Friends izledin dimi', çünkü izlememiş olma ihtimalini baştan kabul etmiyorum. Ve herkesin seyretmesini kendime ulvi bir görev haline getirmişim, sonradan farkettim... Ama sevdiğim insanlara 'baskı' yapıyorum bi tek, çünkü onları gerçekten sevecek insanlarla tanıştırıyorum.




 
Özellikle üniversitedeyken deli gibi izlemeye başladığımda, hepsini kendi arkadaşım zannedip rüyalarımda görüyordum. Oda arkadaşım Demet'le ikimiz dizinin tam bir çılgınıydık, ama diğer oda arkadaşımız Senemciğimiz kendisini hiç kaptırmadı, ve yıllar geçmesine rağmen biraraya geldiğimizde hala kendisini nasıl kaptırmadığına Demetle ikimiz dehşet vari gözlerle sorguluyoruz, biz Demetle ne zaman onlardan bahsetsek ( en son hangi bölümü seyrettin vb..) Senem hiç oralı değil, muhabete dahil olmak için bile seyretmedi yani, ama o Lost da seyretmemişti - sanırım onda bir şey var, neyse..


Mezun oldum, finansçı olarak profesyonel bir iş hayatım, bir aile düzenim var ama ne zaman onları seyretsem başka bir dünyaya gidiyorum, ya kendimi NYC da zannediyorum ya da onlar bize gelmiş gibi hissediyorum.. 10 sezon - her sezon 25 bölümden oluşmasına rağmen o kadar çok seyretmişim ki tüm diyaloglar aklımda hala.... Ne zaman mutlu olsam onları açarım, ne zaman üzgün olsam yine onları açarım, her bölüm her sezon kendi içerisinde bir dünya... Bizim evde kocacık yokken hep onlar açık, o yüzden bizim ev kocam yokken 7 kişi, o varken 2 kişi :))




Hepsinden kısacık bahsetmeye kalktım ama kısa olmayınca yazdığım tüm şeyleri sildim, sorry.. Ama her bölümü seyrettiğimde burda onlardan bahsetmeye karar verdim, çünkü gerçekten seyretmeden onlarla arkadaşl olmanız, onları anlamanız imkansız..



Friends'i bir kez seyredenler bir daha bırakamazlar, çünkü seyredip bir daha geri dönüp seyretmeyeceğin bir dizi değil kesinlikle, mutlaka haricinin bir köşesinde durur; uykumu tutmaz aç seyret, yolculukta seyret, çalışırken arka planda seyret, onlar konuşsun sen dinle, onlara gül..

Geçenlerde bir arkadaşım yoğun ısrarlar sonucunda seyretmeye başladı; bir kaç sezon seyrettikten sonra aradı beni saatlerce sadece onlardan bahsettik; "Ross naaptı gördün mü şapşal?", "Ayy Phoebe çok tatlı, çok komik değil mi?", "Yaa Joey, o hamile pantalonluyla hahahaha?"... böyle uzadı gitti..

Bu arada imkan varsa kesinlikle orjinal dilinden seyredin, bazı espiriler dil engelinden anlaşılmayabilir, ama 3- 4 kere seyrettikten sonra sıkıntı olmuyor :)))

Hemen gidip bir kaç bölüm seyretmem lazım, yazınca özlediğimi farkettim ( geçen hafta sonu seyrettim en son)





17 Temmuz 2013 Çarşamba

Gardirop Temizliği

Malum Ramazan ayı olması vesilesiyle hemen hemen tüm programlarda aynı şeyler konuşulup duruyor, ancak son zamanlarda her yerde Cemalnur Sargut’u ya duyuyorum, ya okuyorum. Geçen Pazar günü yine bir programda denk geldik, sorulara cevap verirken zekattan bahsetti; söylediği cümleler hala kulağımda;
            “zekat sadece para vererek olmaz, evinin zekatını misafir ağırlayarak, evladının zekatını yetim doyurarak, eşyalarının zekatını giydirerek” dedi.
Çok etkilendim, nitekim kıyafet, ayakkabı vb. o kadar müsrif bir insanım ki, bir an vicdanım sızladı; dağıtan bir insan olmama rağmen.
1 hafta sonra Alaçatı’ya gitmek üzere bir gece valiz hazırlarken tüm eşyaları gözden geçirme fırsatım oldu, ve kendime hedef koydum; son bir yılda giymediğim, elimin değmediği her şeyi dağıtacaktım.
İşte bu post eşyalarınızı ayırırken nasıl sınıflandıracağınızı, neleri bırakmanız neleri vermeniz gerektiği hakkında kısa ve bilgilendirici bir post olacaktır.

1.      Hazır yaz ayında olmamız sebebiyle mevsime uygun kıyafetleri ayırmanın tam zamanı. Mayolar; deniz ve klor sebebiyle çabuk eskiyor, çoğu zaman da tatile giderken elimiz onlara değmiyor, e tabi her sezon yeni mayolar alınıyor. O yüzden kumaşı eğrilmiş, rengi solmuş, kaçmış, bitmiş, küflenmişleri ayıralım. İlk kuralı her zaman hatırlayalım son 1 – max. 2 yılda kullanılmayan her şey gidiyor. Buna plaj havluları veya peştamalları da örnek verilebilir.
2.      Hatırası veya değeri olan şeyleri elbette muhafaza edebiliriz, ama en aza indirerek.
3.      İnsan malını kolay veremiyor, kullanırım diye her şeyi saklama güdüsünü geliştiriyor, biraz da kültürümüzden gelen bir şey tabi, ama şöyle düşünün sizi heyecanlandırmayan, giymek için heveslendirmeyen bir şey başkası için çok büyük anlamlar taşıyabilir, başkasının mutluğunu düşündüğünüzde daha az bağlanıyorsunuz.
4.      Bazı klasik parçalar vardır değerini kaybetmez; deri bir etek, siyah güzel bir ceket, iyi beyaz bir gömlek, marine bir bluz vb, şayet kullanılabilir durumdaysa saklayın, mutlaka yeri gelecektir.
5.      Aynı veya benzer ürünlerin bir tanesinden vazgeçmeye çalışın, emin olun zaten sadece bir tanesini kullanıyorsunuzdur, favorinizi seçin, diğerine yol verin. Örnek; basic hırkalar, aynı tip beyaz gömlek ve siyah pantolonlar.
6.      Ayırma işlemi esnasında bir an bile düşündüğünüzü giden kutusuna atın, sonra ikinci göz gezdirişte tekrar bakarsınız, önemli olan ilk adımı atmak.
7.      Terziye gidip kurtarılacak şeyler varsa ve giyeceğinize inanıyorsanız ayırın, ama terziye mutlaka götürüp, giymeye başlayın, yoksa bir dahakine onlarda giden kutusuna girecektir. ( bir gün her şey giden kutusunu tadacak)
8.      Düzen esnasında 3 kutu hazırlayın; kesin gidecekler, tamirler, emin olmayıp ikinci şansı hak edenler. İşiniz daha kolay olacak.
9.      Son olarak bunu her şey için yapın, dolap sadece kıyafetlerden oluşmuyor, palto, ayakkabı, bot, aksesuarlar, kemerler, tokalar vb.
Unutmayın bayanlar vermek için açtığınız eli almak için de açarsınız.



Hakkımda

Çok gel gitli bir geçmişten sonra biricik eşim sayesinde stabil bir konuma geçtim. Aslında Bulgaristan doğumluyum, doğduğum yıl Sovyetler sebebi ile katı bir asimilasyon politikası olduğundan iki ismim mevcut; biri Türk biri Bulgarca - Nora - , Türk ismim evimizde konuşulurken, tüm resmi kurumlarda ve belgelerde diğer ismim kullanılıyor, bu karmaşıklık sebebiyle hemen hemen her resmi belgede ikisinin aynı kişi olduğunun ispat savaşını halen daha vermekteyim. Ama doğduğum toprağa saygısızlık da etmeyeyim; sonuçta bana kazandırdığı bir Avrupa Vatandaşlığı var :) Free Visa, yeeyyy

Ben beş yaşımdayken evin tüm ahalisi Almanya'ya göç etti, dolayısıyla anaokulu ile ilkokulu orda geçirdim. Hem dil sebebiyle hem çok zayıf ve çekingen olmam sebebiyle okulda ilk zamanlar çok zorluk çektim, 3 tane Alman "arkadaşım" vardı saolsunlar beni dışlamak için ellerinden geleni yaptılar, zaten sınıf resimlerinde üçü biraraya gelip artistlik pozlar verirken ben de kedi yavrusu gibi grupta kendime yer bulmaya çalışıyorum. Şuan tek tesellim onlarn obez olma ihtimalleri :)))

Sonrasında Türkiye'ye anneannemlerin yanına göç ettik, yine. Tabi yaşadığım dil buhranlarımın haddi hesabı yok; düşünsenize evde Türkçe, dışarıda Bulgarca, sonra okulda Almanca, sonra tekrar Türkçe, bir de hatırlatmakta fayda var, Bulgaristan'da konuşulan Türkçe, bizim konuştuğumuz Türkçe değil, başka bir Türkçe; kelimeleri türetilmiş, vurguları farklı. Tabii 4. ve 5. sınıf karnemin Türkçe notunun neden düşük olduğu anlaşılıyor. Fakat okulda bir anda çok popüler olmuştum; yarı dönemde geldiğimden dolayı mavi okul önlüğü bulamadık ve izinle serbest kıyafetle gidiyordum okula, boydan Voleybol takımına Hocam sayesinde de DSİ kulübüne alındım, ee bir de Almanya'dan gelmiştim daha nee olsun. Almanya'da yaşadığım ezikliğin tüm acısını ortaokul ve lise dönemimde çıkardım. Velhasıl, 3 kol kırıklığı ve 6 yıl sonrasında Voleybol hayatımdan çıktı, ama bir kere popülerliği tatmıştım devamı geldi.

Universiteyi ODTÜ - Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde okudum. Hayatımın en güzel dönemleriydi diyebilirim, ama dururmuyum yine arkadaşımın ısrarına dayanamayıp son gün Exchange programına başvurdum, kız gidemedi ben kabul edildim. Eee liseden beri hayatımda biri var; sevgilim Kocam :)) nasıl söyleyeceğim derken, neyse söyledim, o kadar iyi karşıladı ki anlam veremedim, en azından bu kadar hoşgörülü beklemiyordum. Meğersem 1 haftalığına gideceğimi anlamış, zira bir Portekiz projesi vardı onunla karıştırmış; aslında ona sorsanız ben ona öyle anlatmışım, neyse bu konu aramızda hala bir husumet. Gittik Almanya'ya yine, Phillipps Universitat Marburg şehri, kaldım 7 ay. O kadar çalışkanımım ki tüm essaylerimi, sunumlarımı 2 ay öncesinde yaptım. Bu programa katılanların çoğu ortalamayı düşürür, ben de biraz tersi oldu :) Sonra sevgilim geldi, tüm romantik şehirleri gezdik; Paris, Venedik, Roma ( ayrıca başka bir başlıkta anlatacağım). İşte o gezi dünyayı gezmek istediğimizi anlamamıza yardımcı oldu, o gün bugün gezmeye çalışıyoruz işte.

Ben mezun oldum, 8 senedir de birlikteyiz, naapicam döndüm Bursa'ya, fakat hala evlenme teklifi de yok. Bekliyoruz işte olur mu olmaz mı diye. Dört büyük audit / denetim şirketinden birine girdim, o kadar yoğun çalışıyorum ki aynı şehirde olmamıza rağmen 2 hafta birbirimizi görmüyoruz, nihayet kendisi de farkına varıp sonunda evlenme teklifi etti de evlendik. Evlendiğimiz gün Bursa'ya artık kazık çaktım. O yüzden biricik kocam sayesinde hayatımı bir dengeye, bir raya oturttum. Şimdi, 10 yıllık bir birliktelik, 2 yıllık evlilik sonrasında hayatımızın en güzel dönemlerini, zamanlarını yaşıyoruz.

Bugüne kadar ki hayatım böyleydi, bundan sonrasını hep birlikte yaşayıp, göreceğiz




Bursa Jimer Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Sabiha Ataç Asan ile bir diyet hikayesi

Evlilik sonrası alınan kilolar nasıl verilir, işte Sabiha hanımla verilir. Kendisi her seansta beni 15 dk görsede benim hayatımı olumlu yönde değiştirdi. O yüzden bu vesile ile kendisine bir teşekkürdür bu yazı.

Güya hiç yemek düzenim değişmemişti, öyle fındık fıstık çerezde yemem eşim gibi ama anlamadan diktirdiğim tüm elbiseler baktım darlaştı, önce çok kafa yormadım, veririm hemen nasılsa dedim. Veremedim. Dukan yaptım olmadı, psikolojim fena bozuldu, zar zor verdiğim 3 - 4 kg yine geri aldım. 1 sene kendimi oyaladım, oyalarken de eşyalarım olmadığı için bol bol şeyler aldım.

Bir gün eşimle kot almaya gittik, hiç bir mağazada kendime kot bulamadım, ya kalıplar daraldı?! diyorum yada ben gerçekten kilo aldım, ne zamanki bi mağazada bana erkek kotu verdiler, hıımmm işte duracağın noktadasın dedim. Hemen referanslı Sabiha hanımı bulduk, neyse 1.5 ay sonrasına zar zor randevu aldık. ve ben 1 Ocak 2013 tarihinde resmi olarak diyete başladım.

Yarabbim bir zulümdü ilk zamanlar, meğersem ne kadar gereksiz şeyleri midemize yük yapıyormuşuz bu dönemde anladım. Sabiha hanımı da o kadar sık arıyordum ki bir şeyler yiyebilmeme izin versin diye, ama kendisi taviz vermedi.

Uzun lafın kısası, 10 kg verdim, yemek düzenim komple değişi; arada elbette ki atıştırmalarım oluyor; ama her öğünüm bir integral çözümü gibi olduğundan nasıl telafi edeceğimi kendisi bana öğretti...

Şuan evlenmeden önceki bile değil, üniversitedeki kilomdayım ve çok mutluyum. Süreç boyunca desteğini esirgemeyen hem diyetisyenim Sabiha hanıma hem tüm diyet sorularımla darladığım ekip arkadaşım Eda'ya teşekkür ediyorum.

En önemli kuralları şöyle sıralıyoruz;

  1.  Kilo aldığını kıyafetlerinden hissettiğin an asla yeni birşey alma, psikolojik olarak kafanın rahatlamasına izin verme,
  2. Sabah kalkar kalkmaz 2 bardak su, 1 -2 kayısı,
  3. Öğün atlama, ara öğün ekle,
  4. Proteğin ağırlıklı beslen, sabah ki ara öğünün süt olsun, öğleden sonraki öğünün meyve olsun,
  5. Tabaklar, dilimler, adetler, porsiyonlar küçülsün,
  6. Tatlı haftada sadece 2 kez, o da sütlü tatlı olursa,
  7. Abur cubur yok; onun yerine meyveler ve bademler var,
  8. Düzenli aralıklarla ve aynı saatte tartılın,
  9. Küçük hedefler koyun kendinize, başardığınızı hissetmek motive edecektir.
  10. Yanınızda yiyebileceğiniz şeyleri mutlaka bulundurun; dışarıdan yemek zorunda kalmayın,
  11. Su için, içebildiğiniz kadar.


Merhaba

Uzun süredir hayal ettiğim, ama gerçekleştirmek için cesaretimi toplayamadığım bu yola nihayet girdim. Tipik bir Başak burcunun vermiş olduğu detaycılık ve ufacık şeyler için bile yapılan yoğun araştırmalar, başkalarına anlatabileceğim hikayelere, fikirlere sahip kıldı beni. Bu blogun, hayatımda yaşadığım, araştırdığım her konu hakkında sizlere de fikir vermesini umuyorum; bu bir gün bir kitap olabilir, bir gün bir yemek olabilir, bir gün makyaj, bir gün moda, bir gün de sadece ilişkiler. Keyif almanız dileği ile.